STUTTGART

[4]

  

Dönüş yoluna geçtiğimizde Belediye Binası'nın önünde duran büyük bir heykel ilgimizi cezbetti, yani kim olduğunu hala bilemiyoruz ama önemli biri olduğunu tahmin ediyoruz. Heykel bir amcanın heykeliydi ve çok detaylı yapılmıştı. Doğal olarak bir hayli inceledik ve bu nedenledir ki iki gün sonra canlısını gördüğümüzde hemen tanıdık onu.

 

 

Karnımız tok, altımız kuruydu ama bu sefer de susadığımızı hissettik, otele oldukça yaklaşmıştık ancak otele girmeden suyumuzu içmek istedik. Malum, otel fiyatlarının normal fiyatlardan bir sıfır fazla olması işten bile değildi. Bu sefer de bir su arayışına girdik. Aman ha! Almanya’da susamaya kalkmayın, çünkü su bulmak altın bulmak kadar zor. Gerçi su bulmak değil “Asitsiz Su!” bulmak dememiz gerekirdi. Oradaki Türkler dahi su satmıyorlar, sadece maden suyu satılıyor, normal suya asitsiz su diyorlar ve onlar da fazla içmiyor. Bizim gibi asitsiz su’ya alışkın insanlar için su yerine maden suyu içmek işkence gibi bir şey. Ama tabi ki bu işkenceye fazla katlanamadık. Daha önce su zannedip aldığımız (bildiğimiz su şişesinde, plastik ve kapaklı) maden suyunun fiyatını da belirtelim. O tarz şişe içecekleri market tarzı yerlerde ortalama 2.00DM'a bulabilirsiniz. Zaten bizdeki gibi bakkal kültürü orada yok, yani bizde her köşe başında kola, sakız ya da ıvır zıvır alabileceğimiz yerler vardır orada ise bunlar mevcut değil.

Ama “Kaufhof” var! Oradaki Türk dostlarımızdan biri bize asitsiz suyu tren istasyonunun karşısındaki büyük grossmarket’den alabileceğimizi söyledi. Bu büyük marketin adı “Kaufhof” ‘tu. Alt katlarında yiyecek ve üst katlarında da ev ve giyim eşyası satılıyor. Aslında bu bakımdan bizim Carrefour ya da Metro ile örtüşüyor.  Biz tabi buranın üst katlarına hiç çıkmadık, bizi ilgilendiren yiyecek bölümüne daldık ve aradığımız hazineyi bulduk. Litrelik suları gördüğümüzde zafer çığlıkları atıyorduk, eğer bize inanmıyorsanız lütfen bir gün boyunca hiç su içmeyin, ne kadar susarsanız susayın içmeyin ve sonra bu testi yapın, bize hak vereceksiniz. Neyse, buradan aldığımız suyun tadı da oldukça güzeldi. Ancak fişini kaybettiğimiz için tam fiyatını hatırlamıyoruz. Tahminen fiyatı 3.50 ila 4.00DM arasındaydı.  Bir sonraki gün su bulabileceğimiz bir yer daha bulduk, “Stadmitte”. Metro durağındaki alt geçitte meyva ve pasta satan bir dükkan var ve orada da su bulabilirsiniz. Orada küçük suyun fiyatı 1.50DM.

 

 

Bu arada Kaufhof’da dolaşırken dikkat edin, özellikle çikolata reyonuna bakmamaya çalışın çünkü bir kez baktınız mı bir daha kopamıyorsunuz. İnanılmayacak kadar cezbedici bir reyon ve bir kere takıldınız mı kurtulmanız mümkün değil. Fiyatlar ortalama 3.00 - 9.00DM civarında ve inanılmaz lezzetli çikolatalar var ve bizce Türkiye'deki dostlara getirilebilecek en uygun hediye.

Kaufhof’tan çıktıktan sonra hava kararmıştı, biz de gün boyu yürümekten yorulmuştuk ve otele döndük. Saat 20:00 gibi yattık ve sabah 08:00’de yeniden kalktık ve yola koyulduk. İkinci gün yani Perşembe günü ve sonraki gün Böblingen’de bir eğitim almamız gerekiyordu dolayısıyla o iki günün gündüzlerini Böblingen'de geçirecektik. Eğitim 09:30’da başlıyordu ve geç kaldığımızdan kahvaltı bile edemeden hemen istasyona indik. Otel kötüydü filan ama istasyona 50 adım uzaklıkta olması ve bedava yolculuk bileti vermesi güzel bir şeydi. Otelin vermiş olduğu bu biletle istediğiniz kadar yolculuk edebiliyorsunuz.

İstasyona inerken acaba bizim tren kaçta gelecek diye düşünmeye başladık, bu arada orada duran bir makine çarptı gözümüze. Bu, bileti aldığımız ATM tarzı otomata çok benziyordu ancak aynısı değildi. Ve çok şükür ki bunun üzerinde 6-7 adet ülke bayrağı vardı ve içlerinden birisi de Türk bayrağıydı, yani Türkçe yardım kılavuzu vardı. Bu makinenin kullanımı ötekine göre çok daha kolaydı, hareket edeceğiniz durağın adını, gideceğiniz durağın adını ve gitmek istediğiniz gün ve saati giriyordunuz ve o size dakikasına kadar tarifeyi veriyordu. Üstelik bu bilgilerin yazılı olduğu ekranın özel bir kart üzerine çıktısını da alabiliyordunuz.

 

 

Biz bir kat aşağıya inerek S2 trenini bekledik ve hakikaten de dakikası dakikasına geldi. Trenin çoğunlukla iş adam/kadınlarıyla dolu olması günlük yaşantı içerisinde toplu taşımanın ne kadar önemli bir yer tuttuğunu bize bir kez daha gösterdi. Hauptbahnhof’dan Böblingen’e yaklaşık 25 dakikada gittik. Trenden indiğimiz yer gerçek anlamda bir kasaba görüntüsündeydi. Her yerde iki katlı evler, bahçe içinde ya da site şeklinde, ama olabildiğince sessiz. Biz zaten eğitime geç kaldığımızdan koştur koştur elimizdeki adresi bulmaya çalıştık ancak bayağı bir dolaştıktan sonra bulamayacağımızı anlayarak trenden ilk indiğimiz yere döndük ve oradaki taksi durağından bir taksiye bindik. Bu arada Mercedes’in fabrikasının Böblingen’de olduğunu söylemiş miydik? Hemen hemen herkesin bir Mercedes’i var. Zaten bindiğimiz taksi de bir Mercedes’ti

 

 

Yaklaşık 3-4 dakikalık bir yolculuktan sonra, bizim tahminimizce 3-4 kilometre kadar yol gittik, eğitimi alacağımız yere geldik. Taksinin cihazı 11.90DM gösteriyordu, bu arada taksiler 4.90DM’den açılıyor, eh yani taksiyle yolculuk etmenin kilometresi 2-2.50DM gibi bir şey yapıyor. Trenle kıyaslandığında bayağı bir fazla tutuyor tabi. Bu arada tren demişken hayatınızda hiç çift katlı tren gördünüz mü? Biz gördük.

 

 

Neyse biz eğitimimize girdik ve öğlen arasında civardaki yerlere bakmak istedik ve en yakında görülebilecek bir tek REAL alışveriş merkezi vardı ve biz de oraya gittik. Görünüş olarak bizdekiyle hemen hemen aynı, dolayısıyla bundan fazla bahsetmeye gerek yok ancak çikolata reyonu ve fiyatlara dikkat ederseniz, burada çikolatalar kesinlikle daha ucuz.

 

 

 

Akşam saat 17:00 gibi eğitim bitti ve bu sefer taksi tutmak yerine yürümeyi tercih ettik ve Böblingen tren istasyonuna kadar yürüdük, tabi bu arada bir noktayı daha açıklamak lazım, yurtdışında genelde yoldan taksi çevirmek diye bir kavram yok (NewYork’u bunun dışında tutuyoruz), yani eğer bir taksi tutmak istiyorsanız ya durağına gideceksiniz ya da telefon açıp bulunduğunuz yere çağıracaksınız.

Sabah tren saatlerinin bilgisini aldığımız makine Böblingen’deki durakta da vardı, tren yine tam saatinde geldi ve yol yine yaklaşık 25 dakika kadar sürdü. Saat 18:00 gibi otele eğitim malzemelerimizi bırakmış ve kendimizi sokağa atmıştık, bir önceki gün doyamadığımızdan şu meşhur caddeye tekrar gittik. Bu sefer de dikkatimizi bütün mağaza tarzı yerlerin saat 20:00 deyince kepenklerini indirdikleri çekti, yani hafta içi ya da hafta sonu olması fark etmeden insanların tezgahlarını bu kadar erken kapatması bize oldukça garip geldi.

Akşam “Cafe Do Brasil” diye bir cafe’ye gittik, Almanya’daki cafe’ler tam oturup sohbet edilebilecek yerler. Hafif bir müzik ve leziz içecekler. İçin diye demiyoruz ama biralarını tatmanızda fayda var, adamlar bu konuda aşmışlar.

 

 

Neyse, gittiğimiz bu yer otele oldukça yakındı ve neyse ki geç vakitlere kadar açıktı. Ortalama bir kola 4DM ve bir bira da 6.50DM, yemekler de 15-20DM arasında değişiyor. İçerinin dekorasyonu oldukça güzel yapılmış, bir bölümüne sokak havası verilmiş ve duvarlar sanki evlerin dış cephesiymiş gibi boyanmış. “Cafe Do Brasil” eğer gidecek olursanız görmenizi tavsiye edeceğimiz yerlerden biri.

 

 

Biz sat 24:00’e doğru oradan çıktık ve otele dönüp uyuduk. Ertesi sabah bir önceki günden gelen antrenman ile daha sakin bir şekilde kalktık, trenimize bindik ve Böblingen’e gittik. Yine aynı şekilde eğitim ve sonra dönüş yolculuğu. Ancak bugün eğitim bir önceki günden farklı olarak 2 saat kadar erken bitti ve biz otele daha erken döndük ve kendimizi yine yollara attık. Cuma günü tüm insanlar hafta sonu havasına girmişti ve sokaklar renklenmişti. Cuma gününün bizi en çok etkileyen olayı ise yol üzerinde gitar çalan, pantomim yapan, şarkı söyleyen sürüyle insan olmasıydı. Türkiye'de bacağına yapışıp para isteyen kesim orada istedikleri ya da arzu ettikleri parayı hak edebilmek için karşılığında size emeklerini veriyorlar. Açıkçası bu etkinlikler oldukça hoştu, çoğu oldukça profesyonelceydi de.

 

 

 

Yolun bir yerinde bir heykel gördük, bu heykel 2 gün önce Belediye Binası'nın önünde gördüğümüz amcanın aynısıydı ancak farklı olarak etrafında insanlar toplanmış ona bakıyorlardı. Biz de durur muyuz? Hemen heykelin karşısına geçip izlemeye başladık, ve fotoğraflarını çektik. Hareket etmeye başladı!!! Gerçekten de bütün içtenliğimle söylüyorum şu ana kadar gördüğüm en müthiş makyaj yapılmıştı, yani bu adamı hareketsiz görsem kesinlikle heykel sanırdım. Bunun gibi sürüyle aktiviteler vardı etrafta, o iki gün önce gördüğümüz cadde gitmiş yerine bir panayır yeri gelmişti sanki. Çok eğlenceli ve çok renkliydi.

 

 

 

Maalesef bir önceki gün olduğu gibi Cuma günü de her yer saat 20:00’de kapandı, biz de biraz daha dolanıp, McDonald’s 'ta oturup 9.99DM’a Chicken Mönü yedikten sonra otele döndük ve yattık. Ertesi gün dönüş yolculuğu vardı ve gitmeden önce mutlaka Stuttgart üniversitesini görmeliydik.

 

 


İÇİNDEKİLER

Sayfa 1

Sayfa 2

Sayfa 3

Sayfa 4

Sayfa 5


 

Diğer yazılarımızdan ve gelişmelerden haberdar olmak istiyorsanız lütfen TIKLAYIN

Düşüncelerinizi, önerilerinizi, isteklerinizi, bilgi ve görüşlerinizi bizimle paylaşmak istiyorsanız lütfen TIKLAYIN

 

© 2002

www.1de1.com