STUTTGART

[2]

  

Havaalanına indikten sonra uçağın bir yere park etmesini bekledik. Kaptanımız İstanbul’dan kalkmadan önce vermiş olduğu “aragazlar”ı park ederken de aynı başarıyla verdi. Hatta biz bir ara “Acaba birşey unuttuk ve tekrar mı havalanacağız?” diye düşündük. Tabi adamcağızın da hakkını yemeyelim sonuçta  bizi sağ salim Almanya’ya götürdü.

Uçaktan inmeden önce kendimizi sarıp sarmaladık çünkü havanın dışarıda çok soğuk olmasını bekliyorduk. Sırf bu yüzdendir ki bavullarımızda kazak ve mont dışında bir şey yoktu, çünkü teyzemin halasının kızının bir arkadaşı daha yeni dönmüş Almanya’dan ve soğuktan parmak uçları donmuşmuş. Amman evladım sıkı giyin miş miş... Valla annemin kurbanı olup dört gün boyunca o güzel havada kazaklarla dolaşmak zorunda kaldık.  Yine de genel olarak bahar ve sonbahar aylarında Almanya'nın soğuk olduğu gerçeğini ve yağmur konusunda da havanın oldukça cömert olduğunu göz ardı etmeyin hazırlıklı olun.

Neyse uçak tamamen durduktan bir süre sonra seyyar bir "merdiven araba"yı getirip uçağın kapısına dayadılar böylece uçaktan indik. Ancak merdivenlerden inerken yüzümüze çarpan sıcak rüzgar bize Almanya'da yazın geldiğinin haberlerini verdi. Biz de bu habere kulak astık ve montlarımızı çıkartıp uçağın yanında duran ve bizi giriş kapılarına kadar götürecek olan otobüse bindik. Otobüsün hareket etmesi ile kapının yanına gelmesi arasında 1-1.5 dakika vardı, bu arada havaalanını inceleme fırsatı bulduk. Ancak açık söylemek gerekirse pek beğenmedik.

Giriş kapısının hemen önünde durduk ve otobüsten inerek bu kapıdan içeri girdik, ilk dikkatimizi çeken şey bilgilendirme tabelalarının 3 dilde olmasıydı, “İngilizce”, “Almanca” ve “Türkçe”. İkinci dikkatimizi çeken şey ise kapının arkasındaki koridorun bir kordon ile ikiye ayrılmış olması ve Avrupa Birliği'ne Üye olan ülke vatandaşlarının sağ taraftan, diğerlerinin ise sol taraftan gitmesi oldu. Koridorun sonunda İstanbul’da uğradığımız gümrük veznelerinin bir benzeri vardı. Bu “vezne” dediğimiz yerde oturan amcalar sizi teker teker çağırıyor ve neden geldiğinizi, ne kadar kalacağınızı sorup pasaportunuza giriş damgası vuruyorlar. Aman ha o amcalara iyi davranın çünkü sizi ülkeye sokmamak gibi bir hakları var, şahsen biz sorulan tüm abuk sorulara birer sabuk cevap bulup kaşemizi aldık.

 

 

Buradan çıktıktan sonra ise koridorda devam ettik ve sonunda bavullarımızın geleceği bölüme geldik, inanmayacaksınız ama biz o bölüme girdiğimizde bavullarımız hali hazırda oradaki yürüyen bandın üzerinde dolaşıyorlardı. İşte bu noktada adamları taktir ettik çünkü bizim gümrük işleminden geçip buraya gelmemiz en fazla 5 ya da 10 dakika sürmüştü, bizim hava alanlarımızda  45 dakika valiz bekleyen arkadaşlarımız bizim ne demek istediğimizi daha iyi anlarlar.

Bavullarımızı aldıktan sonra bu bölümden çıktık ve kendimizi geniş bir salonda bulduk, insanlar oraya buraya koşturuyorlardı. Daha dikkatli inceleyince buranın aynı zamanda bir tren istasyonu olduğunu anladık. Havaalanı ve tren istasyonu aynı yerde! Kulağa hoş geliyor değil mi?

Şimdi affınıza sığınarak bu paragrafı sadece bizim gibi bekar kardeşlerimiz için yazıyoruz, lütfen bayan arkadaşlarımız ve bekar olmayan beyler bu paragrafı es geçiniz. Eğer halen aradığınız güzellikte bir kız arkadaş bulamadıysanız, sarışın yeşil gözlü düzgün fizikli kızlardan hoşlanıyorsanız ve boyunuz 1.80’in üzerindeyse mutlaka ama mutlaka Almanya’ya bir uğrayın! Başka bir şey söylemeye gerek yok sadece gidin, pişman olmazsınız.

Neyse, bu bizim Almanya’ya ilk gidişimiz olduğundan otele taksi ile gitmekle tren ile gitmek arasında tereddüde düştük. Oradaki bir “information desk” danışma bürosuna gideceğimiz otelin adını verip en kolay nasıl gidebileceğimizi sorduk, biz soruları İngilizce sorduk ama cevaplar Türkçe geldi, oradaki bayan da Türk’müş ve bize “Eğer sokağa atacak paranız yoksa trene binebilirsiniz, hem çok daha ucuz olur hem de çok kolay.” dedi ve Stuttgart’ın merkezine nasıl gidebileceğimizi anlattı. Ama bunun için bir kat aşağıya inmeli ve oradaki ATM benzeri makinelerden bozuk para ya da 10-20 DEM’lik bir banknotla bilet almalıydık.   

 

 

Biz de bir kat aşağıya inip tren istasyonunun girişindeki ATM makinelerinden biletimizi aldık. Tabi bu burada anlattığımız kadar kolay olmadı. Öncelikle makinenin dili Almanca ve İngilizce bir yardım menüsü yok, dolayısıyla bu bizi biraz zorladı, ama üstün zekamız sayesinde 2-3 dakika içerisinde bu problemi de çözdük. Makinenin mantığı şöyle işliyor önce ortada duran kırmızı butonlardan en üsttekine basarak (bu tek kişi yolculuk etmek için seçilen buton) makineyi aktif hale getiriyorsunuz daha sonra soldaki listeden nereye gitmek istiyorsanız oranın durak kodunu buluyor ve ekrana onu giriyorsunuz ve son olarak ta ekranın altındaki düğmeye basıyorsunuz. Ekranda ne kadar ödemeniz gerektiği çıkıyor, siz de bu parayı bozukluk kısmından ya da kağıt para alan yerden atıyor ve aşağıdaki cam kapaklı bölmeye düşen biletinizi alıyorsunuz.

Neyse biraz da bilgi verelim, şimdi Havaalanının olduğu yer son durak ve ismi de “Flughafen”, buradan S2 ve S3 hatlı trenler geçiyor. Tren sistemi “S-Bahn-Linien” ve “Stadbahn Linien” diye iki ayrı sistem, bunların güzergahları faklı ama bazı noktalarda kesişiyorlar dolayısıyla bu noktalarda aktarma yapabiliyorsunuz. Yaklaşık 2-3 dakika bekledik ve tren geldi, zaten bekleyebileceğiniz maksimum süre 15 dakika ki bu da hiçbir şey.

 

 

 

Biz S2 no’lu trene bindik ve inmemiz gereken durağın adını birisine sorduk (Neyse ki İngilizce bilen bir adamdı. Şunu da unutmayın hani bütün Almanlar İngilizce bilir çatır çatır konuşur derler ya, masal! Bir, İngilizce'yi iyi bilmiyorlar; iki, bilseler de konuşmak istemiyorlar.) ve bizim gideceğimiz durağın zaten merkezde olduğu ve hem S2’nin hem de S3’ün oradan geçtiğini öğrendik. Yaklaşık 20-25 dakikalık bir yolculuktan sonra ki oldukça keyifli bir yolculuktu, “Hauptbahnhof” a geldik. Buraya gelene kadar etraftan seyrettiklerimiz bize büyükçe bir kasabaya geldiğimizi hissettirdi, her taraf iki katlı şirin ve eski evlerle doluydu, tam anlamıyla bir kasabaydı!

Hauptbahnhof’da trenden indik ve yine oraya buraya koşturan insanların arasında bir üst kata çıktık, orada gördüğümüz bir polis memuruna kalacağımız otelin ismini verip nasıl gidebileceğimizi sorduk ve havaalanında yaşadığımız şaşkınlığın aynısını yine yaşadık çünkü kalacağımız otel tren istasyonunun hemen üzerindeydi, ama size otelin adını vermek istemiyoruz çünkü çok kötü bir oteldi, kesinlikle tavsiye etmiyoruz. Ayrıca diğer otellere göre de oldukça pahalı, ayıptır söylemesi gecesine 205 DEM verdik, hem de bir şeye benzemiyordu, sakın gitmeyin. Baş harflerini de verelim de ipucu olsun “InterC...” ile başlıyor. Çok kötü çoook.

Neyse otele girmeden önce tren istasyonunun içerisindeki dükkan ve gazeteciler gözümüze çarptı, O kadar güzel ve düzenli bir görüntü ki insana huzur veriyor. Eğer fırsatınız olursa görmenizi kesinlikle tavsiye ediyoruz.

 

 

 

Evet otele yerleştikten sonra ise hemen toparlandık ve şehir turuna başladık.

 

 


İÇİNDEKİLER

Sayfa 1

Sayfa 2

Sayfa 3

Sayfa 4

Sayfa 5


 

Diğer yazılarımızdan ve gelişmelerden haberdar olmak istiyorsanız lütfen TIKLAYIN

Düşüncelerinizi, önerilerinizi, isteklerinizi, bilgi ve görüşlerinizi bizimle paylaşmak istiyorsanız lütfen TIKLAYIN

 

© 2002

www.1de1.com